13 Haziran 2010 Pazar

Yemiyceeeemmm!!!




Ben "Kızım yesene!" lafları ile büyümüş biri olarak, bu lafı duyduğum anda iştahtan kesilirim. Ne kadar yersem yiyeyim mutlu olamayan bir annem ve babam vardı. Yemek yemekten nefret eder olmuştum. Azmetmiştim çocuğum olunca ben böyle olmayacağım..

Fazla azimli değilim demek ki :)

Doğduğu günden beri yemek yemekten nefret eden bir oğul sahibi oldum. Yine de kendi anılarımı hatırlayarak, annemin çok zayıf bu çocuk demelerine aldırmadan, mümkün olduğunca zorlamamaya çalıştım. "Önemli olan sağlıklı olması anne" diyerek annemi geçiştirdim.

Yedi yaşında hala masada beş dakikadan fazla oturamayan ve sonunda dar zamanlar yüzünden kaşık elimde peşinde dolaşmak zorunda kaldığım oğlum yüzünden, ben bu çocuğa daha masada bile oturtamadım diye bunalımlara bile girdim.

Dışarıda yenen yemeklerde peşinde dolaşmıyoruz biz onun dedim, çünkü en fazla ağzındaki bitince masaya gelmeye alıştırabildim. Masada yedirmeyi başaramadım.

Ama sonra yemeyi mi yesin, masa da mı otursun diye ikilem yaşamaktan her ikisinde de başarıya ulaşamadım sanırım.

Her hasta olduğunda "Bak yemek yemiyorsun vücudun mikroplarla savaşamıyor" söylemleri çektim.

Yaz gelince "Yemeğini yemessen dondurma almam" dedim.

Kış gelince "Yemeğini yemessen oyun alanı yok" dedim.

Yemediği zaman, "tamam kaldırıyorum o zaman masadan tabağı" dedim, kaldırdım.

Daha Afrikalı açlar kozumu kullanmadım.

Tam mutfak masasında yemek yemeye alışıyorduk ki, babamızın salona aldığı Cartoon Network sayesinde yine elimizde tepsi salona taşındık. Soru hep şuydu, masada mı yemesi önemli, yemesi mi?

Geçen gün daha geçen sene beline tam oturan pijama altının belinden düşmeye başladığı farkettim..

İşte şimdi panikteyim..Söyleyin bakalım, masada yemesi mi önemli, yemesi mi, sağlığı mı..? Ben karar verene kadar çocuk açlıktan ölecek yoksa.. :((

Kuzin Abla

Biraz da kitap oku:))))




Her sabah, her akşam, her öğleden sonra... Allahım ya çıldıracağım. Oğlum vardı büyüdü. hiç böyle sorunlarımız olmamıştı. Şimdi kızım büyüyor hızla. Ancak hızına hız katan bir konu var ortalıkta. Kılık-kıyafet, süs-püs...

Sabahları sorun olmasın, hemde alışkanlık kazansın diye kızımla ertesi sabahın hazırlıklarını bir gece önceden yaparız. Ertesi gün ne giyilecek hazırlanır, öyle yatılır. Çok aksi bir şey olmadığı sürecede kıyafet konusunda değişiklik yapılmaz.

O gün sabah çok aksi bir şey oldu. Uyuya kaldım. Kızımın servisinin gelmesine 25 dakika var ve benim bir gözüm açılabiliyor sadece:) Tabi hanımefendi kalkmış, ben uyuyorum ya, günlük kreasyon değiştirilmiş. Her zamanki gibi palyaço benzeri ya da yazın kış kıyafetlerinden, kışın ise yaz kıyafetlerinden oluşan bir üçleme-beşleme-onlama... (buna ne denir bilemiyorum) hazırlanmış.

Bir gözüm açık demiştim ya, bu kreasyonu görünce öbür gözüm aniden seyirerek açılmak zorunda kaldı. dışarıda yağmur, dolu ve hava soğuk, hanımefendi şort ve sırtı açık penyeden oluşturduğu, değiştirdiği kıyafetini gözüme sokarcasına "Bak nasıl olmuş, çok güzel değil mi?" dedi.

İşte o an. Koptuğum an. Bir anlık boşlukla "hayat kılık kıyafet değil küçük hanım, biraz otur da kitap oku" deyiverdim...

Bu sözü işiten kız çocuğunun yaşını soracak olursanız...

Henüz ana sınıfında ve okuma-yazması yok:)))))))))

Hakikaten "anne bi sus" yani. Diyecek bir şey bulamıyorum.

Kime olacak kendime tabi ki:)))))))))))

1 Haziran 2010 Salı

Alışırmış insan yalnızlığa


Bu hafta bizim için çok zordu. Oğluşumu kreşe başlattım. O başladı, belki de alıştı ama ben hiç alışamadım. El kadar çocuk dışarlarda orda burda gibi geliyor bana. Dün öğretmenine " öğretmenciğim seni çok seviyorum" demiş. Ne yapsın tanımadığı, bilmediği insanlara o da kendini kabul ettirmek, sevdirmek için çırpınıyor gibi geldi bana.


Yani hayat mücadelesi başladı şimdiden. Alışır diyorlar, evet alışır yalnızlığa...