21 Mayıs 2010 Cuma

Türküm, Ergenim, Mutluyum!

Sene benim lise yıllarımın ikincisi, bir arkadaşım var, yapışık dolaşıyoruz.. Ama o kadar çok konuşuyoruz ki, öğretmenler yaka silkeliyorlar bizden.. Oysa biz gülmekten yerlere yatıyoruz sürekli. Okuldan birlikte çıkıyoruz, konuşuyoruz, konuşuyoruz, konuşuyoruz.. Hiç bitmiyor sohbetimiz.. Mutluyuz..

Aynı sene, ilk dönem sona ermeden yapılan meşhur veli toplantısı sonrası, annem gözleri yerinden fırlamış, yüzü kıpkırmızı giriyor eve.. Belli ki bayağı methimi duymuş toplantıda, üzerine de dokuz tane zayıf notum olunca, haliyle annemden geriye bir atom bombası kalmış.. Bağırıyor evin içinde sürekli.. Üff bu kadar mı kötüyüm gerçekten.. Oysa hayat çok güzel..

Aynı akşam ben odamda ders çalışıyorum. annemin düşülen gözüne yeniden girmek var. Ha gayret çalış bakalım, sanki böyle olunca kurtulacak o zayıflar.  Kurtulmuyor tabi, ilk dönem karnesinde yedi tane zayıf inci gibi dizili duruyor, ama annemin tepkisi ilki kadar sert olmuyor bu defa, alışıyor haliyle insanoğlu herşeye.. Ya da ben bilmiyorum başıma gelecekleri henüz.

İkinci dönem başladığında ise anlıyorum hanyayı, konyayı. Sınıftaki çalışkan arkadaşlar bize davet ediliyor, benim eğitim almayan beynimi eğitmek üzere. Arkadaşlarım özenle seçiliyor. Hafta sonları sabahtan okulun kursuna, arkasından dershaneye yazdırılıyorum. Yazdırılıyorum,  çünkü hiç istemiyorum gitmek. Kendime ayıracak hiç zamanım olmayacak mı benim.

Bu arada sürekli telkin yolu ile beynim yıkanmaya çalışılıyor. Ama gelin görün ki ergenim. Yağmur yağdığından sokaklarda çıplak ayak şarkılar söyleyebilecek kadar mutluyum hala.

Anneme çok kızgınım aslında, neden bu kadar zorluyor beni..

Sınıf öğretmenimizle aynı sokakta oturacak kadar şansızız, annem ikide bir öğretmenimin yolunu kesip erkek arkadaşım var mı diye soruyor. Öyle ya, bi kızın aklı niye bu kadar havada olabilir ki? Ah annem yok diyor öğretmenim işte niye inanmıyorsun ki..? Erkek arkadaş konusunda bir sonuca varamayan annem, hedefi on ikiden vurarak, çok sevdiğim ve aynı sırada oturduğum arkadaşımla beni ayırması için sınıf öğretmenimizi ikna ediyor. OFFF ANNE Bİ SUS! diyemiyorum ve arkadaşıma daha çok yapışıyorum, kocaman kızım ben artık kiminle konuşacağıma kendim karar verebilirim. Okuldan çıktıktan sonra tabi. Ama annemin ahı tutuyor sanırım ki yıl sonuna doğru yapıştığım arkadaşımla saçma bir olaydan birbirimize küsüyoruz. Annem ne kadar haklıymış meğer :)

Haftasonu sabahları yine sokağımızda oturan öğretmenimin kursu olduğu için okuldan kaçamama rağmen, öğleden sonra gönderildiğim dershaneye bütün çocukların birinci dönem kaynaşıp, ikinci dönem damdan düşer gibi gelen benimle hiç konuşmadıkları için gitmiyorum. Dershane saatleri boyunca hava koşullarına göre, gerek sokaklarda geziyor, gerekse misafirliklerde bulunuyorum. Sonra sanki hiç bir şey olmamışta bütün gün dershanedeymişim gibi eve geliyorum.

Sonuçta ne mi oluyor, ikinci dönem karnemde hiç zayıfım yok ve teşekkürü bir notla kaçırmışım. Zavallı annem rahat bir nefes almış, beni sıkıya aldığı için kendiyle gurur duyuyor. Mutlu son.

Nasıl mı yapmıştım. İnanın bende bilmiyorum.

Ama annemle şimdi bu konuyu konuştuğumuzda olayın ergenliğin gözü kör olduğundan görmediğim taraflarını yakalıyorum haliyle. Annem ekonomik krizdeki aile bütçesinden kısarak beni yolluyor o dershaneye.. Bende aklım o kadar yetiyor olmalı ki, her ay elime tutuşturulan parayı götürüp dershaneye yatırıyorum ve hiç bir derse girmiyorum. Dershaneden de kimse şimdikiler gibi, çocuğunuz gelmiyor diye anneme haber vermiyor. İşin acısı zaten sınıfımı geçmek için o desrhaneye ihtiyacım yok. Annem bunu anlamıyor, ben de annemin ne zorluklarla sınıfımı geçebileyim diye uğraştığını anlamıyorum. Şimdi sadece konuşup gülüyoruz..

Sevgiler
Kuzin Abla

0 susmayan: